5 Kasım 2013 Salı

Bir bilet almak ne kadar maceralı olabilir ki?

Tiyatro seferberliğim devam ediyor. Hafta sonu "Leyla'nın Evi" oyununa gittim. Oyun hakkında izlenimlerimi ve düşüncelerimi yazacağım ama öncesinde başımdan geçeni yazmazsam çatlarım.

Pazar günü beyimin işi olduğu için önce sergiye (bakınız buradan) sonra da oyuna yalnız gittim. Sergi zaten psikolojimi bozmuş, bir de ayıptır söylemesi acıkmışım (evet dünyada kötü şeyler oluyor ama fiziksel ihtiyaçlarım var) attım kendimi Profilo AVM'ye. Oyunun başlamasına 1,5 saat var, amacım hızlıca bileti alıp sonra da yemek yemek.

Gişeye gittim, bir çift bilet alıyor, arkalarında sıraya girdim. Ayyy nasıl mıymıntı tipler anlatamam. Biletleri aldılar, gişe görevlisine sorular "Bilette oyunun başlama saati 15:30 görünüyor, ama internette 15 yazıyordu, oyun kaçta başlıyor, bu tanıtım broşürlerinde neden başlama saati yazmıyor, yazmıyorsa neden bastırdınız bunları..."

Kardeşim bileti almışsın, elinde, üstünde de yazıyor 15:30, daha neyi sorarsın. Neyse sükunetimi kaybetmeden beklemeye devam ediyorum. Bu sırada genç bir adam arkamda sıraya girdi.

Bizim mıymıntı çift sonunda oyunun 15:30'da başladığına ikna olup gişenin önünden ayrıldılar, sıra bana geldi. Eğildim gişeye "Merhaba, Leyla'nın Evi'ne yer var mı?" "Var" "Bir bilet alabilir miyim?"

Tam benim bilet için ekrandan yer seçeceğiz, arkamda bekleyen genç beyefendi bir anda yanımda bitti ve gişe görevlisiyle sohbet başladı (GA: genç adam; GG: gişe görevlisi):

GA: Merhaba
GG: Aaaa merhaba, hoş geldin.
GA: Protokol nasıl, dolu mu?
GG: Az önce doldu yaaa, bir liste geldi, ortalık karıştı, ben de şimdi ayarlamaya çalışıyorum.
GA: Hadi yaaa, napıcaz şimdi, benim iki misafirim gelecek, nereye oturtacağız
GG: Dur bir bakalım, ikinci sırada yer ver, oradan vereyim mi?

Aaaa, bir baktım, dakikalarca arkamda mıymıntı çifti bekleyen adam sıra bana gelince resmen kaynak yapıyor, beni yok sayıyor. Ben oradaymışım, işlemimi yapıyormuşum, umurunda değil. Hayır, gelse bana dese ki "Çok acelem var, müsaade edebilir misiniz?" Orada "Yok edemem" diyecek halim yok. Ama adam resmen beni yok sayıyor, terbiyesizliğe bak.

Ben öylece duracak mıyım peki? Elbette hayır! Hakkımı almaya çalışanın aklını alırım, öyle sessiz sessiz asla duramam. Hemen atıldım, "Affedersiniz ama sıra bendeydi, benim işlemim tamamlanıp sıra size gelince yerinizi istediğiniz gibi seçebilirsiniz."

Allahı var kibar adamdı, mahcup bir şekilde "Çok özür dilerim, ben bu oyunun oyuncularındanım" dedi. Hadi buyrun bakalım. Zaten adamın yer sormaya direkman protokolden başlamasından işkillenmem gerekirdi. Bu sefer de ben biraz mahcup oldum, ama biraz.

Tamam sanata ve sanatçıya saygımız sonsuz, lakin ne var yani oyuncuysa, sanki sahnede ondan rol çalmaya çalışıyorum. Gişenin önündeyiz yahu ve tekrar ediyorum sıra bendeydi. Hem ne malum, belki ben de süpermenim, her gün dünyayı ve insanlığı bin türlü beladan kurtarıyorum, ama yeri geldi mi efendice sıramı bekliyorum.

Tabi bunları içimden geçiriyorum ama yüksek sesle ifade etmiyorum. Ben de gülümseyerek "Asıl siz kusura bakmayın, ama benim de acelem var, bir an önce bilet alıp oyun saatine kadar işimi halletmem gerek" dedim. Utandım da "Çok açım, yemek yemeye gideceğim" diyemedim. "Senin maaşın benim aldığım biletlerle ödeniyor" çirkefliğine ise hiç girmedim.

Neyse fazla uzattım, ben biletimi aldım, o sırasını bekledi. Gişenin önünden ayrılırken kibarca "Size oyunda başarılar dilerim" dedim. Başarı ne yaaa, oyun 4 senedir sahnede, bir sürü ödüller almış, başarısı ortada. Napiim, aklıma daha iyi bir dilek gelmedi. Adam ne gülmüştür arkamdan kim bilir. Olsun, o da bana teşekkür etti, medeni bir şekilde yollarımızı ayırdık.

Fazla uzattım, oyunun kendisini bir sonraki yazımda yazacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder