15 Ağustos 2013 Perşembe

Sihirli yazı

TRT pazartesi gününden beri Harry Potter serisini yayınlıyor. Pazartesi günü serinin ilk filmi olan Felsefe Taşı vardı, ortasında yakaladım, seyrettim. Dün akşam Sırlar Odası'nı dışarıda olduğum için seyredemedim. Bu akşam da Azkaban Tutsağını yine ortasından yakaladım, izledim. Yarın akşam Ateş Kadehi varmış. Serinin 5 ve 6 filmleri Melez Prens ve Ölüm Yadigarları (ki 6. kitap iki ayrı film olarak çekildi) henüz ulusal kanallara düşmediği için TRT'de şu anda yok.

Hem filmlere rastlamak hem de şu anda Londra'da bulunan can arkadaşımın dün King Cross İstasyonu Platform 9 3/4'ten yer bildirimi yapması beni eski günlere götürdü.

Benim Harry ile tanışmam Sırlar Odası filminin Türkiye'de gösterime girdiği 2002 yılının sonuna rastlar. Hatırladığım kadarıyla film gösterime girdiği zaman filmde kullanılan araba da Türkiye'ye getirilmişti. Gazetelerde, haberlerde çok konu olmuştu. Fan'lar çeşitli etkinlikler düzenlemiş, İstiklal'de kostümlü yürüyüş yapmıştı.

Bu kadar insanın bu kadar çılgınca sevdiği şey ne ola ki, asla kusur kalamam diyerek soluğu kitapçıda almıştım. Serinin o ana kadar yayınlanmış ilk dört kitabını alıp eve gelmiştim.

Bu arada bende böyle de bir hastalık vardır, eğer bir kitabı okumaya karar verdiysem, o kitap da bir seri ise hepsinin elimin altında olması gerekir. Maazallah, hikaye beni çok sarar, gecenin bir yarısı birinci kitap bitiverirse o saatte nereden bulacağım kalanları. Tedbirli olmak lazım.

Neyse Harry'e dönelim. Kitapları aldım eve geldim. Okumaya başladım, asla elimden bırakamıyorum. Nasıl sardı beni anlatamam. Uykusuzluğa hiç dayanamam, yine de gece 3-4'e kadar okuyorum, sabah işe ruh gibi gidiyorum, iş çıkışı koşa koşa eve gelmek istiyorum Harry'e kavuşmak için. Hatta o dönem kardeşim İstanbul'a gelmişti kısa bir süre için. Haliyle çıkıp gezmek istiyor, ben kitaplardan ayrılamıyorum.

Tabi kitaplar bitti, ondan sonra acılı sancılı serinin yeni kitaplarını bekleme süreci başladı. Rowling Teyze de pek gaddar çıktı, biz kitap bekliyoruz o çocuk doğuruyor. Nasıl geçecek zaman? Seriyi bir daha baştan oku, her kitap çıkmadan önce havaya girmek için son kitabı bir daha oku, filmleri tekrar tekrar seyret. Bu şekilde seriyi 4 defa falan okumuşumdur, filmleri kaç kere izlediğimi ise hatırlamıyorum bile. Canım sıkıldıkça izlerim.

Böyle bir azimle girişmiş olsaydım kesin Meydan Larousse'u falan ezberlerdim. Ondan sonra gelsin kim milyoner olsun, gitsin kelime oyunu rekoru, bir işe yaradı en azından. Kaçtı o tren de.

Tabii ki de her güzel şey gibi Harry'nin de sonu geldi. Ondan sonra okuduğum hiç bir fantastik seride o tadı alamadım. Ne vampirler, ne Taht Oyunları beni o kadar sarmadı.

Londra'ya giden müze falan gezer, ben 1 tam günümü filmlerin çekildiği mekanları gezmeye ayırmıştım. Naapıcan işte cins cins insan var, ben de bu cinsim. 

Bu yaşıma geldim, hala bir gün bana da bir baykuşun bir mektup getirmesini bekliyorum. Herkesin çeşit çeşit yeteneği var, belki benim de sihir yeteneğim vardır. Böyle bir mektubu almaya çok yaklaştığım iki anım var.

Birincisinde, evde oturuyorum, perde açık dışarı bakıyorum. Kim bilir neler düşünüyorum. Karşıdan cama doğru gelen bir kuş gördüm, ben bakıyorum kuş geliyor. Allah dedim, işte benim baykuş. Ama o da ne, kuş geldi geldi benim cama çarptı, vıjjjt diye aşağıya kaydı. Ben koşa koşa camın önüne gittim bir mektup arıyorum. Sükut-u hayale uğradım, mektup falan yoktu.

İkincisi ise 30. yaşıma girmeme bir kaç gün kala kargoyla aldığım bir sepetti. Sepette bir büyü kitabı, ucunda yıldız olan bir asa ve bir mektup vardı. Büyü kitabı aşağıda. Asıl mektubun resmini koymak isterdim buraya ama beyim içeride uyuyor, şimdi onu çıkarmaya kalksam uyanır. Ama bu da bana not olsun, o mektubu tiz zamanda çerçeveletip duvara asayım. Geç bile kaldım.



Mektup sadece 30 yaşına giren ve özel güçlere sahip kimselerin katılabildiği "büyüccia" isimli seçkin bir gruba katılmaya hak kazandığımı bildiriyordu. Çok heyecanlanmıştım. Ayrıca mektupta bana bazı direktifler verilmişti. Bir nevi yemin töreni de olan kabul toplantısının yeri, saati vb bilgiler yer alıyordu. Adresin İstiklal Caddesinde bir meyhane olması beni biraz şüphelendirse de sabırla o güne kadar bekledim. Belirtilen gün ve saatte bana söylenen yerde oldum: sürpriz doğum günü partim. Bunu da organize eden, yukarıda bahsettiğim  can dostumdu. (çok teşekkür ediyorum tekrardan)

Sürpriz partim için gerçekten çok sevinmiştim ama itiraf ediyorum, oraya giderken bile hala içimde ufak bir umut vardı, anlayın işte inanmak istiyorum.

Tamam rasyonel bir insanım, sihir, büyü falan inanmam. Ama şunu da belirtmeden geçemiycem; eğer ben bu kadar istiyorken, bir yerlerde benden habersiz bir sihir okulu, büyücü topluluğu falan varsa valla çok bozulurum.

1 yorum:

  1. Sen dilemeye devam et bence. Dileklerimizin ne zaman gerçekleşeceğini kim bilebilir? Asanı sakla, o mektubu hala çerçeveletmediğin için teessüf ederim (yazı karakteri için bile ne aranmıştım), bir de, o kitaptaki büyüleri yapmayı hiç denedin mi itiraf et :)

    YanıtlaSil