25 Temmuz 2013 Perşembe

Zalım

Yeni spor salonu maceralarımı yazacağımı söylemiştim, araya kilo verme konusundaki psikolojik direncin kırılmasının verdiği heyecan girdi, kaynadı gitti. Kimse unuttum, yan çizdim sanmasın, hemen sözümü tutayım.

Yeni salonda öncelikle hocamdan bahsedeyim. Sevgili hocam, hoca olarak çok acımasız, kalpsiz, zalim bir insan. Belki salon dışında çok iyi bir insandır, ne bileyim yufka yüreklidir, zor durumda olan birisini görünce hemen yardıma koşar, ama bu adamın bütün garezi bana mıdır kardeşim.

Bana öyle programlar yazıyor ki pestilim çıkıyor, eve gelince adım atacak halim kalmıyor. Diyebilirsiniz ki "be hey kadın, manyak mısın, bırak gitsin". Evet manyağım ve hatta psikopatım. Herhangi bir işe başladım mı, yarım bırakmak tabiatıma aykırı. Madem ki hocam benim o hareketleri yapabileceğime inanmış, ben onu nasıl yüzüstü bırakırım. Bana güvenen insanları yarı yolda bırakmak beni bozar kardeşim.

Program zor olmasına zor, bir de bitmek bilmiyor. Bir dumble'ı kaç defa indirip kaldırabilirsin, bir pedalı kaç defa çevirebilirsin ki. Hocama kalsa sınır yok. Hele karın hareketlerinin tekrar sayısına "max" yazmıyor mu, işte benim bittiğim an. Max ne demek yaaa, yok mudur bunun ideali. Hadi ideali geçtim, sen oraya minimumu yaz, ben zaten onun üstüne çıkarım, yapma desen de yaparım.

Sonunda isyan ettim. Bir gün çıktım karşısına, "Hocam siz benim evde çok mutsuz, kocasıyla anlaşamayan, bu nedenle işten kalan vaktinin her anını burada mis kokular içinde geçirmek isteyen biri olduğumu mu sanıyorsunuz?" dedim. Anlamadı beni, öyle baktı suratıma. Sonra daha medeni bir şekilde derdimi anlattım da programlar kısaldı, şimdi daha makul sürelerde sporumu yapıp eve gelebiliyorum.

Anlaşamadığımız bir başka konu ise ölçüm meselesi. Oraya bir tane dandik kantar bozması bir cihaz koymuşlar, neymiş efendim üstüne çıkıyorsun, boyunu, cinsiyetini giriyorsun, ondan sonra bu cihaz senin kilonu, yağ oranını, metabolizma hızını, ıvırı zıvırı hesaplıyor. Sihir gibi yani, her derde deva mübarek. Hesaplıyor da, ben o spor salonunda gençliğimi tüketip her ölçümde sonucun aynı olduğunu görünce yıkılıyorum resmen. Ben de ne yaptım? Tabi ki isyeeeaaaannn. Yine bir gün çıktım hocamın karşısına, "ben ölçüm istemiyorum, hem bu ölçüm olayının da doğruluğuna, bilimselliğine inanmıyorum, üstüne çıkıyorum, o neredeyse bana röntgen filmimi vercek, nasıl oluyor ki bu, bunu çalışma mantığı nedir yani, vır vır, dır dır" bir beş dakika kadar susmadan vızıkladım. Adam suratıma baktıı baktııı, artık o sırada aklından neler geçirdiyse benimle ilgili (bilmek istemiyorum), "tamam o zaman ölçmeyelim sizi" dedi. O gün bugündür kendi kendimi tartıyorum, mezurayla ölçüp biçiyorum, kendi başımın çaresine bakıyorum.

Son olarak da hocamın müthiş motivasyon girişiminden bahsedeceğim. Yeni yılın ilk günlerinde salona bir gittim aa ne göreyim, bir panoda 9 başka üyeyle birlikte fotoğrafım ve adım, üstünde de bir başlık "2012 yılında en düzenli devam eden üyelerimiz". Bu arada isimleri 1'den 10'a kadar sıralandırmışlar ve ben 10. sıradayım. Hemen şöhretin  büyüsüne kapıldım, foto çektim ve sosyal medyada paylaştım. Eee, derece yapmışım sonuçta, ne kadar öğünsem azdır. Sonra zafer sarhoşluğu geçince aklım başıma gelmeye başladı, ben bütün bir yıl boyunca sektirmeden haftada üç gün geldim, bu halimle 10. oldum, acaba 1. olan ne yaptı? Acaba giriş çıkış sayısı mı sayılıyor yoksa içeride geçirdiği süre mi, sıralama neye göre yapılıyor, aldı beni bir merak.

Önce resepsiyondaki kıza yanaştım, açık açık teklif ettim "giriş kartımı sana bırakayım, ben gelsem de gelmesem de her gün giriş-çıkış için okut" Neden diye sordu. Allahım insanlar soru sormasa, sadece itaat etse hayat ne kolay olacak. "Bu sene için hedeflerim büyük, ilk üçe talibim" dedim, anlamadı, böyle parlak fikirlerimi paylaştığım çoğu insan gibi yüzüme boş boş baktı. Neyse derdimi anlattım, eğer giriş çıkış adedi sayılıyorsa bu planın işe yarayacağını, yok içeride geçirilen süre sayılıyorsa da her sabah işe gitmeden salona uğrayıp giriş yapacağımı, akşamları da eve dönerken çıkış yaparmış gibi kartımı okutacağımı söyledim. Bana ne cevap verse beğenirsiniz, ilk 10 içinde herhangi bir sıralama yokmuş, rastgeleymiş, ilk sırada yazılan 1. son sırada yazılan 10. anlamına gelmiyormuş.

"Nasıl yani yaaa, neden o zaman ben 10. sıradayım" demişim ki bu derdimin müsebbibi de yine gaddar hocam çıktı. Bu parlak fikir ona aitmiş, rastgele sıralamayı o önermiş, panoyu da o hazırlamış. Ne yaptım tahmin edin bakalım: isyeeeeaaaaannn.  

Bir koşu vardım yanına başladım dırdıra. "Bir kere bu yöntem bırak beni motive etmeyi spordan soğuttu, ayrıca sosyal çevremde bir reputasyonum var, 10. sırayı nasıl açıklarım onlara. Dahası evliliğimi tehlikeye attınız, adımı 10. sırada gören kocam bana "sen bana her akşam spora gidiyorum diyip nereye gidiyorsun da anca 10. olabildin" diye hesap sorsa ben ona ne cevap veririm" Her zamanki gibi hocam sustu ve yüzüme baktı (istersem gerçekten insanların nefesini kesip nutuklarını tutturabiliyorum) "Anladım" dedi. Bakalım 2013 listelerinde göreceğiz ne anladığını, heyecanla bekliyorum.

Çenem düştü, amma yazdım.  Bu yazıyı nasıl bağlayacağımı bilmiyorum, spor maceralarım şimdilik bu kadar der kaçarım.

Öptüm. K.İ.B. Bye.


1 yorum:

  1. Şu raporu hazırlarken spor yapıyor olsaydın direkt tek örnekle olayı kurtaracaktık. Başka hiç bir şey olmasa bile spor yapmadaki azmin ve başarın en başından beri gözümüzü yaşartıyor. Yani o kadar sıkıcı bir şeyi nasıl bu kadar uzun süredir bu kadar titizlikle yapabiliyorsun hafsalam almıyor. Biraz bana da bulaşsa şu kendi kendini sınırsız motive edebilme huyun ne güzel olurdu.

    YanıtlaSil